Sanki Hiç Geçmeyecek Gibi: Panik Atak
Uzman Klinik Psikolog Seda Meşeli
Bu sayfaya geldiyseniz anlam veremediğiniz, bir anda ortaya çıkan yoğun bir kaygı yaşadınız ve kendi kendinize şöyle düşündünüz: “Panik atak yaşıyor olabilir miyim?”. Ve belki kaygınıza şu sorular eşlik etti: “Bana neler oluyor?”, “Aklımı mı kaybediyorum?”, “Bu yaşadığım beynime bir zarar verebilir mi?” ve hatta belki şunu bile düşündünüz: “Bu semptomlar beni öldürecek mi?”
Toplumda bazen başka türlü ruhsal rahatsızlıklar için de kullanılabiliyor “panik atak” terimi. Bu nedenle öncelikle panik atağı tanımlayalım. Bir anda beklenmedik biçimde ortaya çıkan, nereden geldiğini tam anlayamadığınız yoğun bir korku, dehşet duygusu ve içsel bir sıkıntının bastırdığı bir durumdur panik atak. Dakikalar içinde zirveye ulaşır ve o sırada aşağıdaki belirtilerden en az dördü ortaya çıkar:
1. Çarpıntı, kalbin küt küt atması ya da kalp hızının artması
2. Terleme
3. Titreme ya da sarsılma
4. Soluğun daraldığını hissetme ya da boğuluyor gibi olma
5. Soluğun tıkanması
6. Göğüs ağrısı ya da göğüste sıkışma
7. Bulantı ya da karın ağrısı
8. Baş dönmesi, ayakta duramama, sersemlik ya da bayılacak gibi olma
9. Terleme, titreme, ürperme ya da ateş basması
10. Uyuşmalar
11. Gerçek dışılık (kendinden kopma ya da yabancılaşma durumu)
12. Denetimi yitirme ya da çıldırma korkusu
13. Ölüm korkusu
Panik atak yaşayan kişi “Acaba atak yeniden gelecek mi?” diye sürekli olarak tasalanır. Aynı zamanda bu atakların sonuçlarına (denetimini yitirme, kalp krizi geçirme, çıldırma) maruz kalacağı düşüncesi ile kaygı yaşar. Kişi aynı zamanda yeniden panik atak yaşama korkusu ile bazı durumlardan kaçınır. Örneğin yalnız kaldığında panik atak geçireceğine inanıyorsa, yalnız kalacağı durumlardan kendini alıkoyar ya da spor yapmanın paniğini tetiklediğini düşünüyorsa spor yapmaktan kaçınır.
Yukarıda anlatılanlar sizin durumunuzu tanımlıyor mu? O zaman söylemesi kolay, uygulaması çok zor ama yine de diyeceğiz: Endişelenmeyin. Yaşadığınız, dünya üzerindeki her on kişiden birinin hayatının bir döneminde yaşadığı bir durum. Ve bu durumu aşmak mümkün.
Öncelikle şunu söyleyelim, panik atak, yanlış bir kırmızı alarmdır. Gerçekten bir tehlike ile yüzyüze geldiğimizde, örneğin bir hayvanat bahçesi gezisi esnasında aslanın kapısının açık bırakıldığını fark ettiğimizde doğal olarak korkarız. Vücudumuzda adrenalin hormonu salgılanır; bu şekilde kendimizi korumak için gerekli davranışlara yöneliriz ve bu evrimsel açıdan faydalıdır. Beyin, tehlikeyi algılar ve kalp hızlı atmaya başlar, kaçışı kolaylaştırmak için kollara, bacaklara daha fazla oksijen pompalar, aşırı dikkat merkezi çalışmaya başlar, göz bebekleri büyür, mide hareketleri yavaşlar… Ve biz bu şekilde doğru tepkiyi vererek, örneğin kaçarak ya da savaşarak hayatta kalırız. Ancak panik ataktaki fark, çevrede “tehlike” diye tanımlanabilecek bir durumun olmamasıdır. Panik atak yaşarken vücudumuzda tıpkı bir aslan görmüşçesine fiziksel semptomlar oluşur ama aslında dışarıda herhangi bir tehdit, tehlike oluşturabilecek bir durum yoktur. İşte bu yüzden, panik atak, yanlış bir alarmdır.
Peki madem dışarıda bir tehlike yok, o zaman neden panik atak yaşıyoruz? Temelde bunu yaşamamızın sebebi, altta yatan bir duygudurum bozukluğu olabilir, tabi ki bunun kökenleri çocuklukta saklıdır ve psikoterapi aracılığıyla neden panik atak yaşadığınızı keşfettiğiniz bir yolculuğa çıkılır. Panik atağı tam olarak o anda yaşamanızın sebebi nedir peki? Bu durumu da şöyle açıklayabiliriz: panik atak yaşayan kişi, sürekli olarak “Acaba atak yeniden gelecek mi?” diye kaygılandığından vücudundaki panik semptomlarına karşı daima tetikte olur. Vücudunu adeta bir scanner gibi sürekli olarak tarar ve en ufak bir baş dönmesini ya da nefes alamama hissini “Hah işte yeniden başlıyor.” diye kafasında büyütür, bunun sonucunda daha çok panikler ve doğal olarak panik semptomları daha da yoğunlaşır. Kişi bu kısır döngüye bir kere girdi mi, bir karadelik gibi buradan çıkmakta zorlanır.
Bu kısır döngüyü, bilişsel davranışçı terapi ile kırabiliriz, bizim de Pandora Psikoloji Merkezi’nde uyguladığımız bu terapi yöntemidir. Burada asıl yapılan, kişinin bedensel duyumlarına verdiği önemi azaltmak için düşünce şeklini değiştirmek, kişiyle beraber, yaşadığına yeni bir bakış açısı getirmek adına çalışmaktır. Aynı zamanda kişiyle beraber, onun için geçerli olan gevşeme yöntemlerini ve baş etme yollarını keşfetmek, terapi hedefleri arasındadır. Bu gevşeme yöntemleri, beş duyumuzun farkına varmak (çok ekşi bir limonun tadına odaklanmak, kedimizi sevmek ve dokunma duyumuza odaklanmak, lavanta ya da bergamot kokusu koklamak olabilir). Panik başladığı an kendimizi güvende hissettiğimiz bir yere gitmek, ya da oraya gittiğimizi hayal etmek, nefes egzersizi yapmak, kendinize “Bana bir şey olmayacak, bu yaşadığım sadece geçici bir anksiyete, güvendeyim.” diye telkinde bulunmak da uygun baş etme yöntemleri olabilir.
Zaten gerçekten de öyledir. Panik ataklar sizi yorar evet, ama ne kalbinizin ritmini bozar, ne size kontrolü kaybettirir, ne size aklınızı kaçırtır ne de sizi öldürür… Panik ataklar sadece hayat kalitenizi düşürür, sürekli belli yerlerden ve aktivitelerden kaçındığınız için yaşam alanınızı kısıtlar. Bunu yaşamak zorunda değilsiniz, zira panik atak, gerek psikoterapi gerekse ilaç tedavisi ile geçebilen bir bozukluktur. Panik ataklardan şikayetçi iseniz, gelin merkezimizdeki uzman psikologlar eşliğinde panik atağınızı yenmenizde size yardımcı olalım. Unutmayın, panik atak tedavi edilebilir ve kaderiniz değildir.